TELEVİZYON 91 YAŞINDA

ADANA Haber Girişi : 26 Ocak 2014 10:45
TELEVİZYON 91 YAŞINDA
İnsanoğlunun en büyük icatlarından biri olan televizyon 91 yaşına girdi.

İnsanoğlu varoluşundan beri sürekli değişime uğradı. Gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışan insanlar, sürekli yeni icatlar üretti. Bu icatların belki de en önemlilerinden biri, neredeyse her evde bulunan televizyondur. 1923 yılında, İskoçyalı mühendis John Logie Baird tarafından İngiltere'nin Hastings kasabasında icat edilen televizyonun, ilk görüntüsü ise yine Baird tarafından 1926 yılında yayınlandı. Başlangıçta siyah beyaz olarak satışa çıkarılan televizyonlar, 1950'li yıllara gelindiğinde ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) renkli olarak satılmaya başlandı.

"TÜRKİYE'DE İLK TELEVİZYON YAYINLARI 1968'DE"

Dünyada renkli televizyon hayatı başlarken, Türkiye henüz siyah beyaz televizyonlarla tanışmaya başladı. 1968 yılında ilk yayınlarına TRT Ankara'da başlayan Türkiye, renkli yayına ancak 1981 yılında geçebildi.

"TÜRKİYE TEKNOLOJİ ALANINDA BÜYÜK İLERLEME KAYDETTİ"

Türkiye'nin kısa sürede çok hızlı bir gelişme gösterdiğini belirten Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hamza Çakır, "10- 15 yıllık süreçte Türkiye büyük paralar yatırmış olduğu siyah beyaz televizyon yayıncılığındaki teknolojiyi bir kenara bırakarak, 1981'de yeniden büyük maliyetlere girerek renkli yayıncılığa geçti. 1984'de tüm yayınlarında renkli sistem artık Türkiye'ye geçmiş oluyor ve 1984'te de ayrıca ikinci kanalını devreye sokuyor. Bugün TRT'nin biliyorsunuz 10-15'in üzerinde kanalı söz konusu. Türkiye 1990'lardan itibaren de, aynı zamanda devletin tekelinde yürüyen televizyon yayıncılığıyla birlikte, özel sektöründe yayıncılıkta devreye girmiş olduğu çok çeşitli bir uydu yayıncılığıyla devam etmeye başlıyor. Bugünkü noktaya geldiğimizde uydu yayıncılığı, kablo yayıncılığı ve karasal yayıncılıkla birlikte Türkiye'de sınırsız televizyon yayıncılığı söz konusu. Uydu üzerinden de birçok televizyon kanalları yayınlarını sürdürmekte" diye konuştu.

"HİÇBİR MEDYA MECRASI BİTMEZ ANCAK BİR ALT KATEGORİYE İNER"

Gelişen teknoloji ve internet yayıncılığıyla beraber televizyonun önemini yitireceği algısının yanlış olduğunu vurgulayan Çakır, "Malumunuz gazeteli hayatımız 1830'larda başlamıştı. 1927'lerde radyo çıktığında gazetenin biteceğini söylemişlerdi. 1968'de Türkiye'ye televizyon geldiğini söylediklerinde de radyonun biteceğini söylemişlerdi. Hiçbir medya mecrası bitmez ama yeni gelişen mecralarla birlikte kendisi belki ikinci üçüncü kategoriye inebilir. Türkiye'de de şimdi sosyal medya, internet medyası söz konusu. İnternet medyası güncel medya olarak algılanıyor. Artık televizyon da, gazete ve radyo gibi geleneksel medya içerisinde algılanmaya başladı. Geleneksel medya içerisinde algılanması demek toplumla, toplumu yönlendirmede, şekillendirmede ve toplumu bilgilendirmede televizyon yayıncılığının öldüğü anlamına gelmez. Nasıl ki gazetenin ve radyonun bu bağlamdaki eğilimleri yok olmadığı gibi, televizyonda hiçbir zaman yok olmayacaktır" şeklinde konuştu.

"İNTERNET YAYINCILIĞI TELEVİZYONU ÖLDÜRMEDİ"

Sosyal medyanın çok sık kullanıldığının altını çizen Çakır, televizyonun tek yönlü bir araç olması sebebiyle insanları yönlendirmede daha etkili olduğunu kaydetti. Çakır, "Sosyal medya bugün çok boyutu ile geçilmekte. Facebook , twitter ve diğer ağlarıyla birlikte. Çok ciddi gelişme göstermeyle birlikte, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun yapmış olduğu 2012 araştırmada Türkiye'deki insanların günde ortalama 4 saate yakın televizyon izlediğini göstermektedir. Televizyon yayıncılığı hiçbir zaman ölmeyecektir çünkü görsele dayanmaktadır. Görsele dayandığı içinde Türk toplumunun, insanın görsele olan ilgisi etkindir ve ilgi alanına girmektedir. Şunu hiçbir zaman unutmayalım, sosyal medya bir nevi iki yönlü bir medya mecrasıdır. Yani insanlar sosyal medyada anında bir iletişim kurabilmektedir. Bu bağlamda sosyal medya çok hızlı olmakla birlikte yanlışlıklar ve birtakım olumsuzlukların yanında, neticede insanların cevap hakkının doğması bağlamında, insanların kendisi ile ilgili veya ülkesi ile ilgili ekonomik, siyasal ve sosyal olayları ile ilgili sosyal medyada ortaya atılan, işte gezi olaylarında, 17 Aralık operasyonunda, 25 Aralık operasyonundaki olaylarında, sosyal medyanın çok etkin olduğunu görmüşüzdür. Ama sosyal medyadan toplum şunu da görmüştür; kopmuşluğu da görmüşüzdür. İnsanlar sosyal medyada ister ülke ile ilgili olsun, isterse kendileri ile ilgili olsun, sosyal medyada çıkabilecek olaylara anında cevap verebilmektedir ve anında bir iletişim söz konusudur. Doğrular, yanlışlar anında düzeltilmektedir ve karşı ataklar anında geliştirilebilmektedir fakat televizyonda bu mümkün değildir. Televizyon tek yönlü bir iletişim aracıdır. Onun için toplumun şekillenmesinde, toplumun yönlendirilmesinde, toplumun fikri algılarının ve değerlendirme algılarının değiştirilmesinde televizyon yayıncılığı çok önemlidir. İnsanların Türkiye'de ortalama 4 saat televizyon izlediğini düşündüğümüzde, televizyondaki özellikle haber kanallarının, ülkenin son günlerdeki sıcak atmosferi çerçevesinde, sürekli tartışma ve haber programlarını dinledikleri bir ortamda, toplumun ister istemez bu konulardan etkilendiğini göz ardı edemeyiz. Çok ciddi boyutta etkilenme ve yönlendirme aracı olarak televizyon kanalları kullanılmaktadır" ifadelerini kullandı.,

"TELEVİZYON TOPLUMU YÖNLENDİRİR"

Türkiye toplumunda günde ortalama 4 saat televizyon izlendiğinden yola çıkan Çakır, toplumun televizyon yayınlarından etkilendiğini ve şekillendiğini dile getirdi. Televizyon yayıncılığının cidiye alınması gerektiğine vurgu yapan Çakır konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Geleneksel medya olarak tanımlansa bile televizyon, bugün Türk toplumunun okuma alışkanlığının çok zayıf bir toplum olduğu gerçeğinden yola çıkarak , ortalama günde 4 saat televizyon izleyen toplumun, televizyon yayınlarından mutlak süratle etkilendiğini, şekillendiğini kendince bilgilendiğini, kendince televizyondaki tartışma programlarından yola çıkarak, Türkiye siyasetinde algılar üzerinden etkilendiğini kabul etmek zorundayız. Onun için, televizyon yayıncılığının mutlaka ciddiye alınması gerekir. Siyasi iktidarın ve devletin de, mutlaka televizyon yayıncılığında mümkün mertebe objektif, nesnel ve tarafsız bir şekilde yönlendirmesi gerektiğini, özel televizyon kanallarının da aynı şekilde, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun ülkenin çıkarları doğrultusunda bunları sürekli denetim altında tutması gerektiğine inanıyorum."