Bir dinleyicinin "Birgül Hanımın konuşmasını neden durdurdunuz" sorusuna Kılıçdaroğlu, "Birgül Hanımın konuşması, grup adına yapılan bir konuşma değil, laf atılması üzerine yani parlamentoda diğer milletvekillerinin laf atmaları üzerine söz alıp kendi düşüncelerini aktardığı bir konuşma. Önceden planlanmış programlanmış bir konuşma da değil. Kimse kendine niye konuştun diye herhangi bir şey söylemedi yani öyle bir sözünü kesme kısıtlama diye bir düşünce söz konusu değil. Zaten parlamentoda konuşabileceği süre iki dakikayla sınırlı" yanıtını verdi.
"BİZ GÜÇLER AYRILIĞINA İNANAN BİR SİYASAL PARTİYİZ”
CHP’nin politikasının AK Parti’nin politikasından farkının ne olacağı şeklindeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Önce konuları belirleyelim. 1. Demokrasi açısından ne farkımız var? Biz güçler ayrılığına inanan bir siyasal partiyiz. Yasama, yargı, yürütme ve medyanın birbirini dengeleyen sağlıklı bir yapı içinde anayasada yer almasını istiyoruz. AKP güçlerin ayrılığından değil güçlerin birliğinden yana. 2. Biz kesintisiz olarak medya özgürlüğüne önem veren bir siyasal anlayıştayız. Batı standartlarında medyanın özgür olması lazım. AKP medya özgürlüğünü istemeyen bir siyasal partidir. 3. Biz üniversitelerin özgür ve özerk olmasını savunuyoruz. Üniversite öğrencilerinin üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmasını istiyoruz. AKP üniversitelerin özgür ve özerk olmasını istemiyor. 4. Biz kesintisiz eğitimin 12 yıl olmasını istiyoruz. AKP 4+4+4 modelini istiyor. 5. Biz ekonomide toplumsal dayanışmanın, geniş halk kitlelerine yarar getiren sosyal piyasa ekonomisinin uygulanmasını istiyoruz. Ve bu bağlamda bağımsız kuruluşların siyasal otorite tarafından denetlenmesini uygun görmüyoruz. Sermaye Piyasası Kurumu gibi, Merkez Bankası gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi… AKP bunlardan şikayet ediyor ve bunlar üzerinde siyasal baskı kurmak istiyor. 6. Biz halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerinin yargı kararı olmaksızın yani mahkum edilmeksizin uzun süre hapiste tutulmalarını uygun görmüyoruz. Milli iradeye saygı duyuyorsak seçildikleri andan itibaren yasama organına gelip görevlerini yapmalılar. Ama biz yargılama sürecinin de devam etmesini istiyoruz, karşı çıkmıyoruz. Bir başka önemli farklılığımız biz anayasanın toplumsal uzlaşmayla değişmesi gerektiğini savunuyoruz. Anayasanın dayatma mantığıyla kamuoyunun gündemine getirilmesini istemiyoruz.
Biz yargı bağımsızlığının olmasını istiyoruz. Hakimler ve savcılar yüksek kurulunun ikiye bölünmesini istiyoruz. Savcıyla avukatın ayrı düzeyde görev yapmalarını istiyoruz. Savcı yargıcın yanında değil avukatın karşısında olmalı. İddia makamıyla savunmanın aynı düzlemde görev yapmalarını istiyoruz. Yargıç bağımsız olmalı, yargıç tarafsız olmalı. Bu bağlamda yargıçlar kurulunun başkanı adalet bakanı olmamalı. Biz adalet bakanının ve müsteşarın hakimler ve savcılar yüksek kurulunda görev almasını istemiyoruz."
İMRALI SÜRECİ
İmralı sürecine yönelik soruyu cevaplandıran Kılıçdaroğlu, "Biz Türkiye’de kan akmasın diyoruz, barış olsun diyoruz. Bununla ilgili çözüm önerimiz şuydu: Parlamentoda bir uzlaşma komisyonu kuralım, her siyasal parti eşit sayıda milletvekili versin, uzlaşma komisyonunun paralelinde akil adamlardan oluşan bir heyet daha oluşsun, böylece soruna çözüm üretmiş olalım. Biz ısrarla ve ısrarla güvenlik önlemleriyle bu sorunun çözülmeyeceğine bir siyasal partiyiz ve bunu söyleyen bir partiyiz. Toplumsal uzlaşmayı sağlamak zorundayız barış süreci açısından. Toplumsal uzlaşmanın sağlanmasının temel yolu da önce siyasal partilerin kendi aralarında uzlaşmalarından geçiyor" dedi.
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ
Anayasa değişikleriyle ilgili kaygıları bulunduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, anayasa konusunda yapılan ciddi görüşmelerin devam ettiğini söyleyerek, "Büyük ölçüde uzlaşma sağlanmış durumda. Birinci tur görüşmelerde uzlaşma sağlanamayan konuların ikinci tur görüşmelerde artabileceğini düşünüyoruz ama dayatmayla 25 Mart’a kadar ya da Mart’ın sonuna kadar anlaştınız anlaştınız yoksa ben gereğini yaparım kendi anayasamı getiririm dediğiniz andan itibaren sorunu çözümsüzlüğe itersiniz. Biz sorunun akılcı yöntemlerle çözülebileceğine inanıyoruz" diye konuştu.
KÜRTÇE EĞİTİM
Kılıçdaroğlu, Kürtçe eğitime karşı çıkmasının sebebinin sorulması üzerine, parti olarak toplumu böleceği endişesinde olduklarını ifade ederek şunları söyledi:
"Siyasal parti olarak bizim görüşümüz şu: Herkes dilini öğrenmeli, anadilde öğrenim konusunda hiçbir sorunumuz yok. Anadilde eğitim konusu toplumu böler. Kabul edersiniz veya etmezsiniz bizim görüşümüz bu. Anadil yasağı varken anadil yasağının kalkması konusundaki ilk yasa teklifini veren de Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Biz insan haklarına saygılıyız. Dilini öğrenebilmeli, yazı yazabilmeli, kitabı, sineması, tiyatrosu neyse hepsini yapabilmeli. Ama Türkiye’nin bir dili, resmi dili olmalı o dilin adı da Türkçe’dir. Dolayısıyla bizim görüşümüz bu. Toplumu böler endişemiz de bu."
BAŞÖRTÜSÜ KONUSU
“Kamuda başörtüsünün parlamentoya girmesi durumunda esnek bir tutum sergileyecek misiniz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, kadın giysisi üzerinden siyaset yapılmasının ve kamuda dini ögelerin kullanılmasının doğru bulmadığını söyleyerek, "Devlet, etnik kimlik konusunda, inanç konusunda kör olmak zorundadır. Gelen kişinin kimliğini sorgulayamazsınız devlet olarak. Gelen kişinin inancını da sorgulayamazsınız. Bu en temel insan hakkıdır ve insanın ayrılmaz ögesidir. O nedenle bunları devletin karşılayabileceği, devletin politika aracı olarak kullanabileceği bir alan olarak görmüyoruz ve doğru da bulmuyoruz. Bunlar toplumu böler" diye konuştu.
SURİYE’DEKİ OLAYLAR
Suriye konusunda CHP olarak AK Parti'nin izlediği politikaları uygun görmediklerini anlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Türkiye Cumhuriyeti, özellikle kendi komşusu olan bir ülkenin içişlerine müdahale etmemeli. İnsan hakları ihlalleri varsa eleştirmeli, insan haklarının giderilmesi için çaba harcamalı… Biz Suriye konusunda sorunları aşmak için Türkiye’de uluslararası bir Suriye konferansının toplanmasını istedik. Bu konuda hükümete çağrı da yaptık. Ama bu çağrımıza hükümet olumlu yanıt vermedi. Eleştirdiğimiz temel nokta: Suriye’deki taraflardan birisinin eline silah veriyorsunuz, cebine para koyuyorsunuz, ‘Git kardeşini öldür’ diyorsunuz. Biz o coğrafyada bütün komşularımızla beraber bir apartmanda yaşıyoruz. Komşumuzda yangın çıkarsa söndürmezseniz yangın size de sıçrar. Görüşümüz bu. O nedenle Suriye’nin içişlerine karışmayalım. Eğer Suriye’nin sorunu çözülecekse evrensel hukukun gereği ölçüsünde çözülmeli yani Birleşmiş Milletler’in öngördüğü kararlar çerçevesinde çözülmeli, Türkiye de Birleşmiş Milletler kararları neyi ön görüyorsa aynı çerçevede hareket etmeli. Parti olarak bizim görüşümüz bu."
“ALEVİ VE KÜRTLER AZINLIK DEĞİLDİR”
Kılıçdaroğlu, Türkiye'deki Alevilerin ve Kürtlerin haklarına yönelik bir soruya ise şu cevabı verdi:
"Alevi ve Kürtler azınlık değildir. Onlar bizim toplumumuzun asli unsurlarıdır. Onları azınlık olarak görmüyoruz. Dolayısıyla Alevilerin ve Kürtlerin sorunları olabilir. Onları çözmek siyaset kurumunun görevleridir. Ama onlar bizim toplumumuzun azınlıkları değildir. Sorunlarının çözümü konusunda daha tutarlı, daha kararlı, daha dinamik adımlar atmamız gerekiyor. Çatışma kültürünü bitirmek, daha hoşgörüyü egemen kılmak için, birbirimizi tanımak için bu sorunları giderebiliriz çözebiliriz. Türkiye’nin bunu çözme gücü vardır. Çözmenin önündeki en ciddi engel de siyaset kurumunun kendisidir. Çünkü inançları ve kimlikleri siyasete malzeme ettiğiniz zaman sorunları çözmüyorsunuz. Tam tersine sorunu kronikleştiriyorsunuz ve derinleştiriyorsunuz. Biz inanca ve kimliğe saygı gösteriyoruz ama onların yaşadıkları sorunların çözülmesini istiyoruz."
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ
Düşünce özgürlüğü konusundaki fikirlerini aktaran CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Recep Tayyip Erdoğan şunu söyledi diyorsunuz ya taraf olacaksınız veya bertaraf olacaksınız bu suç değil mi? Türkiye’de her şey suç olabilir ama Recep Tayyip Erdoğan söylerse suç olmaz. Yargı bağımsızlığını da zaten bunun için istiyoruz biz. Yargı bağımsızlığını istememizin nedeni de bu. Ben şunu söylemek istemiyorum. Onunda altını özenle çizeyim. Düşünce özgürlüğü, insanların düşüncelerini özgürce dile getirdikleri bir ortamda düşünce özgürlüğünün önünde bir yasal engel olmamalı. İnsanlar düşüncelerini özgürce dile getirebilmeliler. Düşünce kısıtlaması da olmamalı. İnsanlar bizim beğenmediğimiz düşünceleri dile getirebilirler. Bakın ben size insanlık tarihinden bir örnek vereyim. Dünyanın yuvarlak olduğunu önce bir kişi iddia etti. Ama bugün bütün dünya artık dünyanın yuvarlak olduğunu öğreniyor. Dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ettiği zaman engizisyon mahkemesinde yargılandı. Ama bugün öyle bir şey söz konusu değil. O nedenle düşünce özgürlüğünü savunalım. Önündeki engelleri kaldıralım, Türkiye’nin çağdaşlaşmaya, uygarlaşmaya, kadın erkek eşitliğine, özgürlüğe, kurumların daha sağlıklı tutarlı olmasına ihtiyacımız var. Ve Türkiye’nin buna kavuşması için size ihtiyacı var. Siz de Türkiye’deki çarpıklıkları burada dile getirmelisiniz. Buraya gelişimin nedenlerinden birisi de bu. Türkiye’de yeteri kadar sesimizi duyuramıyoruz. Buralardan daha rahat duyurabiliyoruz. O nedenle bana göre düştüğü kadar size de görev düşüyor."
Kılıçdaroğlu konuşmasının ardından bir de aile fotoğrafı çektirdi.
15.02.2013 05:08:16